Kurban ve İbrahim'i anlamak
Öyle bir adamdı ki, ateş onu ve kalbinin yüceliğini tanımış, yakmamıştı.
Öyle bir adamdı ki, babasının yolunu ona saygıda kusur etmeden terk etmeyi
bilmişti.
Öyle bir adamdı ki, ne güneşe ve yıldızlara kanmıştı ne de zalimin
zulmüne boyun eğmişti.
Yeryüzündeki elçilerin "baba"sıydı.
Öyle yazıldı,
öyle söylendi hikâyesi...
Bugün onu, yani Hz. İbrahim' i hatırlatacağım
size...
Neden?
Kısaca anlatayım.
Yıllar önce Yeni Yüzyıl'da
yazmaya başladığımdan bu yana Kurban bayramlarında farklı yazılar kaleme
aldım.
Kurban geleneğini güncel bir bakışla ele almaya karşı çıktım.
"Bu
uygulama çağdışı bir şey" diyenlerle "bu uygulama özünde sosyal
yardımlaşma-dayanışmadır" diyenlerin kısır tartışmasına girmek yerine insanlığın
binlerce yıllık serüvenine eğilmeyi tercih ettim.
İlk yazılarımda bu
geleneğin bütün toplumlar için geçerli antropolojik özelliklerinden söz ettim.
Sonraki yıllarda ilahi dinlerin öyküsünü ele aldım.
Mesele inanıp
inanmama meselesi değildi.
Mesele binlerce yıllık anlatıların boş yere ortaya
çıkmayacağını bilmekteydi!
Her şeyden önce...
Kurban edimi üzerine bütün
öyküler bugün giderek unuttuğumuz kurban adabı nın aslında kurban âdeti nden çok
daha önemli olduğunu bize gösteriyordu.
Şimdi sıra Hz. İbrahim'in oğlu
İsmail'i kurban etmeye kalkışmasının ardındaki hikmeti anlamaya
geldi.
İlahiyatçı değilim. Şükür, onların yapabileceği bir işe kalkışacak
kadar kendimi kaybetmedim.
Hayır! Sıradan bir okur yazarın zihni ve görmüş
geçirmiş bir kalbiyle yaklaşacağım Kur'an'daki anlatıya.
Yer dar! Biraz hızlı
gideceğim elbette.
Ve Ali Şeriati'nin analizini yedeğime alarak çıkacağım bu
yola!
Ne istendi Hz. İbrahim'den?
Oğlunu kurban etmesi, "boğazlama"sı
istendi.
Hak yolunda kendi canını defalarca feda etmişti oysa Hz. İbrahim...
Hiç duraksamadan, gözünü kırpmadan hem de...
O halde İsmail'den
vazgeçmesi ne anlama gelirdi?
Ondan " sevdiklerinden " vazgeçmesi
isteniyordu.
Çünkü insanı yeryüzüne bağlayan canından çok
sevdikleriydi.
İbrahim müthiş bir yol ayrımındaydı.
Yıllar boyu dualarla,
dileklerle oğlunun yolunu beklemişti. Ona çok düşkündü!
Tam bu noktada
Dr. Şeriati "İsmail'i kurban et" emrinde düz anlama değil derin anlama bakar ki,
haklıdır. ("Nefsini öldür"deki öldürmek gibi...)
Sonra İsmail'i de bir özel
addan çok bir sıfat olarak görmek gerektiğini söyler.
Bence haklıdır Şeriati,
çünkü kurban olayının " öz "ü tam da bu noktadadır.
Dönelim öyküye...
Her zaman Allah ne derse onu yapan Hz. İbrahim şimdi ne yapacaktır?
Bu
buyruk karşısında teslimiyetin gücü babalık hazlarından daha mı hafif
kalacaktır?
İblis girer araya.
Hz. İbrahim, zorlanır, düşer,
kalkar...
Sonunda vakit gelir. Allah'ın emrine uymaya karar verir.
Ah,
İsmail! Babasının çektiği sıkıntı nasıl da üzer onu! Boynunu
uzatıverir.
Fakat bıçak!..
Orada çırılçıplak...
Orada apaçık biçimde
kesmez bıçak.
İbrahim kızar, yere çalar bıçağı!
Ve birden bir koyun
belirir.
Müjde ve mesaj gelir.
"Ey İbrahim sen emri yerine getirdin.
Allah kurban edesin diye bu koyunu gönderdi."
O gün de...
Bugün
de...
Fakat belki de en çok bugün...
Ne anlama geliyor kurban?
Bunu
anlamak için iki soruya cevap vermek gerek.
Bir... Hz. İbrahim olabiliyor
musun? Yoksa kuru bir örf adet takipçisi misin?
İki... Senin İsmail'in ne?
Ali Şeriati şöyle açıyor bunu: "Başkasının bilmesine gerek yok, sen ve Allah
bilsin yeter! Senin İsmail'in karın, kocan, mesleğin, şöhretin, servetin, gücün,
makamındır belki..."
Yoksa Şeriati'nin dediği gibi...
"Yalnızca kesmiş olmak için koyun kesmek
kasaplıktır!"
(Meraklısı için önemli not: İranlı düşünür ve
sosyolog Ali Şeriati'nin söz konusu analizi Hacc adlı çalışmasında yer alır.)
Haşmet Babaoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder