26 Mart 2008 Çarşamba

Yöresel lezzetler

Peynir hazineniz var ama haberiniz yok


Türkiye bir peynir cenneti. Kaşar, beyaz, tulum, örgü, Mihaliç, lor, Çerkez peyniri derken toplam sayı üç haneli rakamlara kadar fırlıyor. Ama bir çırpıda saydıklarımız genelde 15-20 çeşitte kalıyor. Çünkü her yörede değişik peynirler var ve sadece o yöreye özgü olduğu için de pek bilinmiyorlar. Kanadalı Suzanne Swan, Türkiye’de 160 çeşit peynir olduğunu söylüyor. Swan 16 yıl önce tatil için geldiği İzmir’e aşık olmuş ve Kaş’a yerleşmiş. Yabancı dergiler için gazetecilik yaparken Anadolu’daki peynir zenginliğini keşfedip, 30’a yakın ilde peynirleri inceledi. Sonra da Türkiye’nin Peynir Hazineleri kitabını yazdı.
Suzanne Swan (60) 15 yıldır Kaş’ta yaşıyor. Çok güzel Türkçe konuşuyor. Yıllar önce ayrıldığı iki kocasının da İngiliz olmasından dolayı uzun yıllarını İngiltere’de geçirdi. Ama önce eşlerinden, sonra da memleketlerinden vazgeçip tatil için Türkiye’ye geldi. Çok beğendi. Kaş’a yerleşti. Türkiye’nin peynirleri iki-üç yıl önce çekmiş ilgisini. Önce yaşadığı Kaş ve çevresinde araştırmaya başladı. Sonra bunu Türkiye geneline kadar büyüttü. 30 ili ve yüzlerce ilçeyi ziyaret etti. Binlerce kilometre yol yaptı. Köylü pazarlarındaki satıcılardan, mandıra sahiplerine kadar yüzlerce kişi ile konuştu. Her yörede bir başka peynir çeşidi ile karşılaştı. Peynirlerin tek tek özelliklerini aldı, fotoğraflarını çekti.
Baktı ki çeşit 150’yi geçiyor, oturdu bir kitap yazdı. Kitabın adı Türkiye’nin Peynir Hazineleri. Boyut Yayınları tarafından önce İngilizce yayımlandı. Ardından Orhan Duru ve Sezer Duru’nun çevirisiyle Türkçe basıldı. Yöre yöre, cins cins peynirlerin anlatıldığı kitap, Suzanne Swan’ın Türkiye üzerine ikinci çalışması.
'Fransızlar rokfora iğne yapıyor, sizinki doğal'
Daha önce Eyewitness Travel Guides Turkey adında bir rehber kitap yazmıştım. Türk peynirleri o kadar lezzetli, o kadar çok çeşidi var ki ki. Ama ne yazık ki yurtdışında yeterince tanınmıyor. Türkiye’yi ziyaret edenler bu kadar peynir çeşidini görünce şaşırıyor. Peynir hazineniz var ama sizler çoğunu bilmiyorsunuz. Bunun için de yabancılara tanıtımı da iyi yapamıyorsunuz.’
Swan, kitabında Türk kültüründe peynirin yerini de anlatıyor. Ayrıca hangi peynirin hangi yemeğe uygun olduğu, hangi içkiyle daha iyi gittiği gibi bilgilere de yer veriyor.
Türkiye’deki peynirler arasında en çok Niğde mavi peynirini seven Suzanne Swan, bu konuda Fransızları bile kızdıracak bir değerlendirme yapıyor: ‘Fransızların ünlü Rokfor peyniri doğal değil, iğne ile rengi mavileştiriyorlar. Halbuki Niğde peyniri daha tulumdayken hava alıp bakteri oluşturuyor ve rengi mavileşiyor. Fransızlar rokforun ilk ve tek koyun mavi peyniri olduğunu iddia ediyor. Halbuki Niğde mavi peyniri rokfordan daha doğal yollarla yapılıyor.’

Hangi peynirleri inceledi


Çökelek, Lor, İzmir Tulumu, Keçi Tulum beyaz peyniri, Bergama peyniri, Asos köy peyniri, Ezine peyniri, Edirne peyniri, Manyas peyniri, Mihaliç peyniri, Sepet peyniri, Balıkesir peyniri, Dursunbey peyniri, Aydın peyniri, Akhisar tulum peyniri, Ödemiş inek tulum peyniri, koyun ve inek beyaz peyniri, Aydın köy peyniri, Denizli peyniri, krem peynir, salamura peynir, bez tulum peyniri, Antakya peyniri, Künefe peyniri, Sürk peyniri, Sünme peyniri, Şanlıurfa peyniri, Diyarbakır örme peyniri, Siirt Van Diyarbakır otlu peynirleri, kaşar peynirler, Erzincan tulum peyniri, Çerkez peyniri, Niğde, Kars, Bolu, Akseki peynirleri, Civil peyniri.

Yöresel lezzetler


Diayarbakır'da kahvaltıcı Kadri ustanın ustalıkla hazırladığı peynir tabağı

24 Mart 2008 Pazartesi

DİYARBAKIR


CAHİT SITKI TARANCI

Cahit Sıtkı Tarancı 1910-1956 Diyarbakır'da doğdu, İlk öğrenimini aynı şehirde yaptı. Orta öğrenimi için İstanbul'a gönderilerek, Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne yazıldı. Burada dört yıl okuduktan sonra Galatasaray Lisesi'ne geçti. Mülkiye Mektebi'ne girdi. Buradaki öğrenimini tamamlamadan paris'e gitti. İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü. Anadolu Ajansı ve Çalışma Bakanlığı'nda çevirmen olarak çalıştı. 1954'te ağır bir hastalığa yakalandı. Türkiye'de tedavisi sonuç vermeyince Viyana'ya götürüldü. 13 Ekim 1956'da orada bir hastanede öldü. Ankara'da toprağa verildi. 'Sanat için sanat' ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
ESERLERİ Şiir kitapları: Ömrümde Sükut (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957)


Cahit Sıtkı Tarancı Müze-Evi (Kültür Müzesi)


Diyarbakır il merkezinde, Cami-i Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı Sokak'ta bulunan yapı 1820 yılına tarihlenmektedir.
Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak günümüze ulaşmıştır.
Haremlik ve selâmlık olarak inşa edilen evin selâmlık kısmı sonradan yıkılmıştır.
İki katlı bir yapıdır ve kesme siyah bazalt taşından inşa edilmiştir.
Bu binada içe dönük mimari plan uygulanmış olup, cepheler iç avluya bakmaktadır.
Tek katlı ahşap giriş kapısı dar bir koridorla avluya açılmaktadır.
Binada mekânlar, iklim şartlarına uygun olarak mevsimlere göre cephelere yerleştirilmiştir.
Beyaz renkli "ciz" veya "kehal" denilen süslemeler bu binada da en güzel şekilde kullanılmıştır. 1973 yılında Cahit Sıtkı Tarancı Evi, şairin eşyaları ile Diyarbakır yöresinin etnografik nitelikli eserleriyle düzenlenerek müze-ev olarak ziyarete açılmıştır.

KUMRULARIM



bahar geldi; dostlarım balkonumu daha sık ziyaret eder oldu;

eeee ne de olsa yuva kurmak için bizim balkondan daha güvenlisi yoktur her halde

11 Mart 2008 Salı

DİYARBAKIR AİLE KONULU İSTİŞARE TOPLANTISI


Toplantı öncesi vakit gece yarısı ekip hummalı bir çalışma içinde

DİYARBAKIR AİLE KONULU İSTİŞARE TOPLANTISI


Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Diyarbakır`da düzenlenen ``Aile hizmetlerinde sivil toplum kuruluşları ile istişare`` toplantısında yaptığı konuşmada, ailenin her toplum için vazgeçilmez bir kurum olduğunu, yerine ikame edilemeyecek bir kurum konumunda bulunduğunu belirtti.

DİYARBAKIR AİLE KONULU İSTİŞARE TOPLANTISI



Türk aile kavramını güçlendirmek için Devlet Bakanı Nimet Çubukçu tarafından, başlatılan projenin ilk toplantısı Diyarbakır’da 29 Şubat 2 Mart tarihleri arasında yapıldı. Toplantıya İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB)’yi temsilen İstanbul Kadın ve Kadın Kuruluşları Derneği (İKADDER) Genel Sekreteri Şengül Yiğit katıldı.

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü (ASAGEM) Doç. Dr. Ayşen Gürcan, Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, Genel Sekreteri Şengül Yiğit ve Siirt, Batman, Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır‘dan gelen sivil toplum kuruluşları (STK) temsilcilerinin katıldığı "Aile Hizmetlerinde Sivil Toplum Kuruluşları ile İstişare" toplantısı, protokol konuşmalarının ardından oturum başkanlığını İDSB temsilcisi ve İKADDER Genel Sekreteri Şengül Yiğit’in yaptığı ilk gün, başarı öyküleri ile kadın ve aile konusunda çalışmalar yapan bölge STK temsilcileri dinlendi.
Kimsesiz çocuklardan, özürlülere, yaşlı bakımından ailevi sorunlara kadar bu problemlerin doğduğu yerin aile olduğunu kaydeden, Bakan Çubukçu, “Sosyal hizmetler alanında üretilen bütün çözümlerin öncelikle aileye yöneliktir. Kimsesiz çocuklar, kurumlarda kalan çocuklar için aileye dönüş projesi, özürlüler ve yaşlılara yönelik evde bakım hizmetleri çalışmaları devam ediyor. Sorunları olan aileye yardım ederek, sadece maddi yardım değil, sosyal hizmet desteği de vererek aileye ayakta tutmaya çalışıyoruz. Geliştirdiğimiz projeler kapsamında risk altındaki ailelere tespit ettik. Hiç koruma kararı almadan çocukları ailelerinin yanında destek verdik. Bu çocuklar gelecekte her türlü istismara düşecek çocuklardı” dedi.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Ayşe Gürcan da, “Aile kavramını güçlendirmek için Diyarbakır’da başlatmış olduğumuz toplantıları, Antalya, Konya, Bursa ve İstanbul’da sürdüreceğiz. Biz bu toplantıyı ilk Diyarbakır da yapmak istedik. Çünkü Diyarbakır kültürel mozaiğimiz içinde önemli yer taşıyan aynı zamanda bölgesinde değişimin ve dönüşümün öncülüğünü yapmış kentlerimizden biri, burada başlayacak olan sinerji diğer bölgelerimize de yansıyacaktır” şeklinde konuştu.
Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu ise aileye ne kadar sahip çıkılabilinir onun gelişiminde ailenin her ferdine anne baba çocuklara ne kadar destek sunulabilinirse toplumsal refahın, barış ve huzurun gelişmesi noktasında çok büyük hizmetler yapılmış olacağını söyledi.
Aile Hizmetlerinde Sivil Toplum Kuruluşları ile İstişare toplantısının ikinci gününde
Aile Eğitimi ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Önemi, Aile Eğitimi ve Evlilik Okulu Programları, Aile Eğitiminde Eğiticilerin Eğitimi ve Sivil Toplum Kuruluşlarının içinde bulunduğu sıkıntılar ele alındı.